Yetenek Kampı

"Ne Kadar Uzak Çok Uzak"
Bige Akar Akın
Bir kız çocuğu, annesiyle arasındaki bağlanma ve bağımsızlaşma çatışmasının sonunda kendi yoluna çıkar. Karanlık ve korku dolu yollardan geçer, eski düğümlerini çözer. Yolculuğun sonunda, bir başkasıyla yeni bir bağ kurar. Ancak yeni bağlar da eski korkuları ve sınırları beraberinde getirir.

“Başkalarının Evi (A House for Others)”
Ekin Akman
Karakterim bedeninden çokça kopmuş birisidir. İnsanlar onun ‘hayır’larından hep bir ‘evet’ yapmışlardır. Kendi seçtiğini düşündüğü ilişkilerde ve temaslarda bile canı yanar. Karakterimin bedenine zarar geldikçe evi de gitgide dağılır, eşyalar kırılmaya başlar. Fakat karakterim bunların hiçbirisini düzeltmez/ düzeltemez. Ve kırık eşyaların arasında hiçbir şey yokmuş gibi gündelik hayatını yaşamaya devam eder. Bilirki bedenindeki acıyı kolay kolay dindiremeyecektir. Acısını düşünürken yaşadıklarını diyaloglara benzetir. Bu şekilde çözüm bulmaya çalışır, bedenine geri dönmek ister. İzin verdiğini düşündüğü şeyler bir bir ortaya çıkmaktadır.

"Gölge"
Musab Gündoğdu
Yağmurlu bir gecede, dört kişilik bir ailenin küçük evindeyiz. Gök gürültülerinden uyuyamayan iki kardeş, korku içinde anne ve babalarının yatağına girerler. Ancak tam o anda, farklı bir ses daha duyulur; bu ses gök gürültüsüne benzememektedir. Baba doğrulup gece lambasını açmak ister, ancak elektrikler gitmiştir. Çekmeceden bir fener çıkarır ve sesi geldiği yöne doğru tutar; fakat karşısında sadece boş bir duvar vardır. Tekrar yatağa dönerler. Bir süre sonra anne, küçük çocuklardan birinin elinde fenerle duvara doğru bakarak beklediğini fark eder. Çocuk, kardeşinin duvarın içinde olduğunu söyler. Duvarda koyu bir karanlık lekesi vardır; fener ışığı ona tutuldukça küçülür ve hareketsiz hale gelir. Baba ve anne, feneri karanlığa yaklaştırır. Baba, eliyle karanlığı aralayarak içerideki kızını kurtarır. Tam o anda fener yere düşer, birkaç kez kıvılcım çıkararak titrer. Fakat karanlık daha fazlasını istemektedir. Fenerin ışığı odayı yeniden aydınlattığında, aile artık orada değildir. Sabah olduğunda, mahallede sadece küller, yıkıntılar ve inatla çalmaya devam eden bir çizgi film kalır.

“Ferit”
Gülşah Doğan
Bu animasyon bir insanın hiçbir somut nedeni olmadan başka birini öldürme arzusunu konu alır. Ferit, her gün gittiği kafede çalışan genç bir garsona karşı ilk görüşte tarif edemediği bir his duyar: öldürme isteği. Bu çocuk hakkında hiçbir şey bilmemektedir; adını, yaşını, huyunu, yönelimini dahi bilmez. Onu görür görmez, içinden gelen bu dürtüye engel olamaz. Zamanla bu his bir tutkuyla beslenir, ilk görüşte aşk gibidir. Zihninde her gün çocuğu farklı şekillerde öldürmeye başlar. Bıçakla, iple, baltayla. Şiddet arzusu, öfke ya da nefretle değil; sakin bir istekle ilerler. Ferit’in iç dünyası ile gerçek dünya arasında gidip gelen hikaye, zamanla hayalle gerçeğin birbirine karıştığı bir noktaya ulaşır. Ve bir gün, o zihinsel senaryolardan biri gerçeğe dönüşür. Ferit, çocuğu gerçekten öldürür. Ardından hiçbir acele göstermeden kafeden çıkar, evine döner, küvete uzanır ve huzurla gözlerini kapatır. İnsanın içinde filizlenen anlamsız şiddet arzusunu ve bu arzunun nasıl yavaş yavaş gerçekle yer değiştirdiğini çarpıcı ve rahatsız edici bu hikaye seyirciye, “Birini neden öldürürüz?” sorusunu yöneltir; cevap ise yalnızca: “Çünkü isteriz.”

"Kanatlı Ağaç"
Burak Varlık
Uçsuz bucaksız vadide yalnız kalmış bir Ardıç ağacı vardır. Dalları arasında bir Ardıç kuşu yumurtası bulur. Yumurta kırılır. Ağaç, kuşu korur. Ağaç ardıç kuşunu büyütür, besler ve hiç bilmediği annelik duygusunu keşfeder. Göç zamanı gelir, ardıç kuşu gider. Her göç zamanı tekrar ağacı ziyaret eder ve gördüğü yerleri ona anlatır. Ağaç onun hikayelerini dinlemeyi çok sever. Kuş göç zamanı artık gelmemeye başlar. Ağaç onu büyük bir umutla bekler ve zamanla yaşlanır. Yıllar sonra kuş geri döner. Ağacı ölmek üzere halde görür ve üzülerek gider. Yüzlerce arkadaşı ile geri döner. Ağacın dallarına konarlar. Hep birlikte kanat çırparak, Ağacı köklerinden sökerek uçururlar. Ağaç artık yüzlerce kanadı olan bir ağaçtır. Gökyüzünde süzülürler. Kuş ağaca gittiği yerleri gösterir. Ağaç bir şey fark eder. Aşağıdaki ağaçlar kendisine benzemektedir. Kuş her gittiği yere ağacın tohumlarından götürmüştür. Hep birlikte gün batımına sonsuzluğa doğru uçarlar.

"Nuclear Faint"
Yaşar Karataş
Yıl 2356’dır. Nükleer savaş ve iklim krizi sonrası yeryüzü yaşanılabilir olmaktan uzaklaşmıştır. Tüm kontrol, bu yeni dünyaya uyumlu siber bedenler geliştirmiş Sabuka adında militarist bir şirketin eline geçmiştir. Kendilerini direnişçiler olarak tanımlayan ve dünyayı Sabuka’nın esareti altından kurtarmaya çalışan bir grup azınlık, bunun için ellerinden geleni yapmaktadır. Direnişçilerin hedefi , vagonları silah ve cephane dolu olan, Sabuka’ya ait bir treni imha etmektir. Trenin üst kısmına gizlice sızmış olan bir direnişçi, tam bombayı kurduğu sırada Sabuka’nın ünlü askerlerinden biriyle karşılaşır. İkili birbirine girer ve kavga başlar. Uzak dağlarda durumu fark eden direnişçi arkadaşı, ona yardım etmek için harekete geçer. Sabuka askerini öldürür ve arkadaşını patlamadan saniyeler önce kurtarır.






